Prof. Dr. Hasan ONAT (Merhum)
ÖZET
Bu tebliğin iki temel tezi vardır: Birincisi: İnsanlığın yeni bir medeniyete ihtiyacı vardır. İkincisi: Yeni medeniyet, İslam’ın kurucu ilkelerinden ve kök değerlerinden hareketle Müslümanların eseri olabilir. Bunun için de, öncelikle Müslümanların Kur’an’ın kurucu ilkelerini ve Hz. Peygamber’in örnekliğini esas alarak yeni bir din anlayışı geliştirmeleri gerekmektedir. Bu doğrultuda İmam Mâtürîdî’nin özgün fikirleri ve Mâtürîdîlik tecrübesi yol gösterici olabilir. Çünkü İslam’ın bir medeniyet dini haline gelmesinde, muhteşem İslam medeniyetinin inşaında İmam-ı Â’zam Ebû Hanife’nin, İmam Mâtürîdî’nin ve onların temsilcisi oldukları akılcı “Ehlü’r-Rey” ekolünün katkısı, tahminlerden daha ileri düzeydedir. İslam Medeniyeti’nin kök hücrelerini bu gelenekte bulmak mümkündür.
Mâtürîdî ve Mâtürîdî geleneğinin ürettiği tecrübe bize, şu hususlarda ışık tutabilir:
İslam Medeniyeti, medeniyetin ne olduğunun müstesna örneklerinden birisi olarak tarihteki yerini almıştır. Bugün, varlığı hala hissedilse bile, ne İslam Medeniyeti’nin etki gücünden, ne de Müslümanların medeniyet iddiasından söz edilebilir. Müslümanlar, gelecek açısından hayati önem taşıyan, adı varlık- yokluk sınırı olan, tarihsel bir dönüm noktasındadırlar. Şayet, Müslüman kalarak özne olmak, onurlu ve özgür olarak yaşamak istiyorlar ise, yeni bir medeniyet hamlesine ihtiyaç vardır. Medeniyet bilimle, san’atla ve insani duyarlılıkla; evrensel ölçekte yüksek insani değerlerle inşa edilebilir. Bunun için de öncelikle inanç dünyamızı ve düşüncemizin koordinatlarını gözden geçirmekte fayda vardır. Medeniyet, evrensel ölçekte düşünebilen insanların işidir. Medeniyet için evrensel ölçekte değer üretmeyi başarmak gerekir… Bilginin gücüne sahip olmaksızın ne özne olmak, ne de medeniyet yaratmak mümkün olur.
“İnsan şunu da bilir ki kendisine düşünmemeyi telkin eden his şeytani vesveseden başka bir şey değildir; çünkü böyle bir davranış ancak şeytanın işi olabilir, amacı da kişiyi aklının ürününü toplamaktan alıkoymak, fırsatları değerlendirmesine ve arzusuna ulaşmasına vesile olan bu ilahi emaneti kullanmak konusunda onu korkutmaktır.” (Mâtürîdî, Kitabu’t-Tevhid, 172)